Hastalıklar ve Tedaviler

Tedavi Yöntemleri

Prostat Kanseri

Prostat kanseri erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. Erkeklerde kansere bağlı ölümlerin en sık ikinci nedenidir. 50 yaş üstü erkeklerde görülme sıklığı artmaktadır. 80 yaş üzeri 10 erkekten 8’inde prostat kanseri hücreleri mevcuttur. Yani yaşlanma bilinen en önemli risk faktörüdür. Sağlıklı bir erkeğin hayat boyu prostat kanserine yakalanma riski yaklaşık olarak %17’dir. Yani her 6 erkekten biri prostat kanserine yakalanmaktadır. Prostat kanseri yavaş ilerleyen bir kanserdir. Kanserli hücreler prostat dokusu içinde sınırlı küçük bir odak halinde yıllarca bir belirti vermeksizin kalabilir. Fakat nadiren de olsa prostat kanseri daha hızlı bir şekilde büyüyebilir ve vücudun diğer kısımlarına, özellikle kemiklere yayılım gösterebilir.

Prostat Kanserinin Belirtileri

Bu hastalığın kendine özel bir belirtisi yoktur. Çoğu zaman herhangi bir şikayete sebep olmaz bu sebeple yavaş ilerleyen fakat sinsi bir hastalıktır.

Lokalize prostat kanseri sıklıkla hiçbir belirti vermeden gelişmektedir. Hastalığın ilerleyen aşamalarında prostat dokusundaki tümörün bası etkisine bağlı olarak idrar yapma ile ilgili sıkıntılar (basınçta azalma, çatallanma, tam boşaltamama hissi) nadiren semende kanama görülebilir.

Hastalığın uzak metastaz (hastalığın vücudun diğer bölgelerine sıçraması) durumunda şiddetli ağrılar, kanama, kansızlık ve halsizlik gelişebilir.

Prostat Kanseri için Risk Faktörleri

Prostat kanserinin sebepleri hala net olarak bilinmese de, bazı risk faktörleri tespit edilmiştir. Bu risk faktörlerini taşıyan erkeklerin bu hastalık hakkında daha duyarlı olması ve kontrollerini aksatmamaları önerilir.

​-Yaş: Prostat kanserindeki en güçlü risk faktörüdür. 50 yaş altı erkeklerde prostat kanseri tespit edilme oranı oldukça düşüktür fakat bu durum yaş ilerledikçe değişmektedir. 80 yaş üzeri erkeklerin yaklaşık %80 inin belirli oranlarda prostat kanserine sahip olduğu tahmin edilmektedir.

​-Etnik Köken: Bazı etnik grupların prostat kanserine yakalanma ihtimali daha yüksektir. Örneğin, Afrikan-Amerikan(siyahi) erkeklerin prostat kanserine yakalanma olasılığı beyaz erkeklerden daha yüksektir. Benzer şekilde Asyalı erkeklerde prsotat kanseri görülme ihtimali ise daha düşüktür.

​-Aile Geçmişi: Yakınlarında (baba, kardeş, büyükbaba veya amca) prostat kanseri öyküsü olan  erkeklerin bu kansere yakalanma riski biraz daha(4-6 kat) yüksektir. Örneğin babası ya da kardeşi 60 yaş altında iken prostat kanseri teşhisi almış ya da ailesinde birden fazla erkek prostat kanserine yakalanmış kişilerde prostat kanseri görülme sıklığı artmıştır.

Prostat kanseriyle bağlantılı spesifik bir gen henüz tanımlanmamıştır. Ancak, yapılan araştırma, yüksek riskli meme kanseri ile bağlantılı hatalı genlerin (BRCA1 ve BRCA2) prostat kanseri riskini de arttırabileceğini göstermiştir.

Bu nedenle, bir ailede meme kanseri hikayesi fazla ise (özellikle 40 yaşından önce tanı alan),bu durum o ailede kanser görülmesine sebep olan hatalı bir genin varlığına işaret edebilir.

Prostat kanserlerinin sadece küçük bir kısmının (%5-10) ailede hatalı gen aktarımından dolayı olduğu düşünülmektedir.

-Diyet (Beslenme): Basında sıklıkla diyet ve kanser hakkında bilgilere  yer verilmektedir. İnsanları kanser olmaktan tamamen koruyacak “süper gıda” veya özel bir diyet bulunmamaktadır. Ancak, lif oranı yüksek, yağ ve şeker oranı düşük sağlıklı ve dengeli bir diyet uygulayarak sadece kansere değil, diğer hastalıklara da yakalanma riskinizi azaltabilirsiniz.

Batı ülkelerinde (İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri gibi)  prostat kanseri oranı, doğu ülkelerinden(Çin veya Japonya gibi) daha yüksektir. Bunun sebebinin, batı ülkelerindeki beslenme şeklinin yağ oranın yüksek , taze meyve ve sebze oranın düşük olmasından kaynaklı olduğu düşünülmektedir.

 Soya ve soya ürünleri “bitki östrojenleri” adı verilen kimyasallar içermektedir. Araştırmacılar bunların prostat kanseri riskini azalttığına inanmaktadır, ancak bunun doğrulanması için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Diyetlerinde soya ürünlerine yer veren Asyalı erkeklerde daha az prostat kanseri görülmesi bu bilgiyi doğrular niteliktedir.

Prostat Kanseri Tanısı

Günümüzde sağlıklı bir erkeğin prostat kanseri olacağını öngörebilecek bir erken tanı yöntemi yoktur.

Ailesinde prostat kanseri öyküsü olmayan erkeklerde prostat kanseri taraması ilk olarak 50 yaş ve sonrasında yıılık kontroller oalrak tavsiye edilirken, aile öyküsü olanlarda daha erken yaşlarda prostat kanseri  taraması tavsiye edilmektedir.

Tarama amaçlı olarak kullanılan temel yöntemler parmakla rektal muayene (prostata yönelik) ve kan tahlili ile PSA (prostat spesifik antijen) ölçümüdür.

PSA Testi

Kan tahlilinde bakılan PSA testi ile prostat kanseri erken teşhis edilebilir. Prostat kanserinin erken teşhisi, tedavi olanaklarının artması açısından çok önemlidir.

PSA prostat bezinden salgılanan bir hormondur. Bu sebeple kanser dışında– BPH ( iyi huylu prostat büyümesi), prostatit (prostat iltihabı), cinsel ilişki, rektal prostat muayenesi, idrar yolu enfeksiyonu, idrar yolu girişimleri (sonda takmak)  sonrasında da yüksek çıkabilir.

Yani PSA’ nın yüksekliği her zaman kanser anlamına gelmediği gibi düşüklüğü de kanseri ekarte etmek için yetersiz kalabilir. Bu sebeple prostat kanserinin taraması ve teşhisinde PSA testi, prostat muayenesi, prostat MR’ı gibi ek testlerle desteklenmektedir.

Multiparametrik Prostat MR

Prostat kanseri şüphesi olan hastalarda tanıyı destekleyebilecek değerli bir görüntüleme yöntemidir. Prostatın içindeki kanserli doku kısımları, sağlıklı dokulardan daha yoğun kanlandığından hücre  yoğunlukları normal prostat dokulardan farklı bir görüntüye sahiptir.

Prostat kanseri tanısının yanı sıra, Multiparametrik MR ile tümörün prostat kapsülünü aşıp aşmadığı ve olası lenf nodu sıçramaları tespit edilebilir. Yani hastalığın evrelendirmesinde de klinisyene önemli bilgiler sağlar.

Çekilen MR sonucu prostat dokusunda kanser açısından şüpheli alanlar tespit edile hastalar mutlaka prostat biyopsisine yönlendirilmelidir. MR görüntüleri hastaya prostat biyopsisi yapılırken kılavuz olarak da kullanılabilme imkanı sağlar.

Prostat Biyopsisi

Mikroskop altında incelemek ve çeşitli testler yapmak amacıyla, vücudun herhangi bir kısmından doku ya da hücre parçası alınması işlemine “biyopsi “ denir.Kanser tanısının kesin olarak yapılabilmesi ancak biyopsi ile mümkündür.

Prostat biyopsisinde prostatın farklı bölgelerinden rastgele örnekler alınır. Standart prostat biyopsisinde, lokal anestezi altında rektuma yerleştirilen özel bir cihaz yardımıyla prostattan rastgele parçalar alınır. Daha sonra, patolojik incelemelerde bu dokular içinde kanserli hücre olup olmadığına bakılır.

Teknolojinin gelişmesiyle yeni biyopsi yöntemleri geliştirilmiş bu sayede tanı doğruluk oranları arttırılmıştır.

Standart Prostat Biyopsisi

Prostat biyopsisi makat yolundan özel bir ultrason eşliğinde bir biyopsi iğnesi ile prostattan parça alma işlemidir. Standart (eski) biyopsilerde prostatın farklı bölgelerinden rastgele parçalar alınmaktadır. Bu şekilde yapılan biyopsi işlemleri genelde lokal anestezi eşliğinde yapılmakta hastaya bağlı faktörlere göre genel anestezi(sedasyon) da tercih edilebilmektedir.

MR-Ultrason Füzyon Biyopsi

Bu yöntemde hastanın daha önce çekilen MR görüntüleri, prostat biyopsisi yapılan ultrason cihazına aktarılarak (füzyon) tümör açısından şüpheli alanın tam yeri belirlenebilmektedir.

Böylelikle klasik biyopsilerdeki gibi “rastgele” parça almak yerine “hedef gözeterek” direk şüpheli odaktan biyopsi yapılır. Tümörün ya da şüpheli odağın tam yeri bulunabildiğinden çok sayıda parça almak yerine bu yöntemle daha az örnek alınması yeterli olabilmektedir.

Yeni Nesil Robotik Prostat Biyopsisi

Prostat biyopsisinde en son yenilik ise biyopsi işlemin robotik sistemle gerçekleştirilmesidir. Bu sistem Avrupa’da sayılı merkezde kullanılan yeni nesil bir prostat biyopsi yöntemidir. Bu sistemin fark ve avantajları:

  • MR ve Usg görüntüleri birleştirilerek (Füzyon) şüpheli lezyon hedefleniyor.
  • Hedeften örnek alma işlemi , insan elinin hata payı ortadan kaldırılarak ROBOTİK sistemle gerçekleştiriliyor.
  • İşlem rektum (makat) içinden değil de perineal (cilt) bölgeden yapıldığından enfeksiyon riski minimalize edilmiş oluyor.
  • Hastanın biyopsi haritası robotik sistemde kayıt altına alınıyor.Bu sayede şayet alınan örnek kanser çıkarsa lezyonun tam koordinatları bilindiğinden ameliyatsız (fokal) tedavilere olanak sağlıyor.

Prostat Kanseri Evreleme ve Derecelendirmesi

-Evreleme: Kanserin derecesi ve yayılımın olup olmadığını belirtmek amacı ile kullanılan terminolojidir. Prostat kanseri için basitleştirilmiş evreleme sistemi aşağıda tanımlanmaktadır:

  • Evre 1: Kanser oldukça küçük ve prostata bağlıdır. Rektal muayenede hissedilemez.
  • Evre 2:Kanser rektal muayene sırasında sert bir yumru şeklinde hissedilebilir, fakat hala prostat bezinin içinde yer almaktadır.
  • Evre 3:Kanser prostat bezi kapsülünün dışına çıkmaya başlamıştır ve semen aktarımını gerçekleştiren tüplerin yakınlarında bulunabilir.
  • Evre 4: Kanser prostat bezinin ötesine, yakınlarda bulunan idrar torbası ve rektum gibi yapılara veya daha uzak kemik veya karaciğer gibi organlara yayılmıştır.

-Derecelendirme:  Doku örneklerinin mikroskop altında kanser hücrelerinin incelenir ve görünümlerine bağlı olarak bir sınıflandırma yapılır. Yaygın olarak kullanılan derecelendirme sistemi “Gleason” derecelendirme sistemidir. Bu sistem kanserin şiddeti hakkında daha fazla bilgi vermesi nedeniyle, doktorlara tedavi seçiminde yardımcı olabilir.

Gleason sistemi prostattaki kanser hücrelerinin yapısını incelemektedir. 1-5 arası derecelendirilme yapılır. “1” incelenen örneklerin normal prostat dokusuna yakın olduğunu ifade ederken, “5” tam tersini yani hücrelerin şiddetli biçimde kanser hücresine benzediğini ifade eder.

Doku örneklerinin her biri derecelendirildikten sonra, en yaygın gözlemlenen iki yapının dereceleri toplanır ve 2 ile 10 arasında bir Gleason skoru elde edilir. Gleason skoru ne kadar düşükse, kanser derecesi de o kadar düşük demektir. Düşük dereceleri kanserler (6 veya altı) genellikle yavaş büyür ve yayılma ihtimalleri düşüktür.

Yüksek dereceli tümörlerin (8-10) hızlı bir şekilde büyüme ve yayılması daha olasıdır. Yüksek dereceli tümörler bazen agresif seyirli tümör olarak da adlandırılabilir.

Prostat Kanseri Tedavisi

Prostat kanseri tespit edildikten sonra tedavi, hastalığa bağlı faktörler (evresi, yaygınlığı) ve hastaya bağlı faktörler (genel durumu, yaşı, ek hastalıkları) göz önünde bulundurularak planlanır. Prostat kanserinin tedavisi; Aktif izlem, fokal tedaviler, ameliyat, radyoterapi, hormonoterapi ya da şeklinde düzenlenebilmektedir.

Aktif İzlem

Prostat kanseri erken evrede, düşük hacimli ve az şiddetli formda(klinik anlamsız) tespit edildiyse yavaş ilerleyeceği ya da herhangi bir sağlık şikayetine yol açmayacağı öngörülür. Bu evredeki hastalık PSA değeri, rektal muayene ve MR gibi yöntemlerle kanserin durumu takip edilebilir. Bu takip şekline aktif izlem denir.

Aktif izlemde amaç yavaş ilerleyen ve düşük riskli olduğu tespit edilmiş hastaların gerektiğinde tedavi şansını kaybetmeyecek şekilde yakından takip edilmesidir. Bu sayede bir grup hastanın gereksiz tedavi alması önlenmiş olur.

Fokal Tedaviler

Tümör yerleşim yeri uygun olan seçilmiş hastalarda prostatın tamamının değil de sadece hastalıklı kısmının tedavi edildiği yöntemlere fokal tedaviler denir.Bu tedaviler sonrası kalan prostat dokusundan da kanser gelişme riski olduğundan işlem sonrası hastalar yakın takip edilmelidir.

Nanoknife

Nanoknife yöntemi, klinik olarak anlamsız küçük hacimli ,düşük riskli prostat kanserlerinin tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Bazı karaciğer ve pankreas tümörlerinde de uygulanan bu yöntem, prostat kanserinin tedavisinde de güvenle uygulanmaktadır.

Nanoknife yönteminde 3-4 tane özel elektrot, ultrason yardımı ile prostatta bulunan tümörün çevresine yerleştirilir ve bu elektrotlara sırayla çok yüksek dozda (3000 volt-50 amper gibi); ancak kısa süreli elektrik akımı verilir. Bu bölgede oluşan elektromanyetik ortam hücre duvarı geçirgenliği kalıcı olarak artırır. Bu şekilde tümör hücreleri canlılıklarını kaybederler.

Yapılan işlem sonrası prostatta sadece kanserli hücreler tahrip edildiğinden ilerleyen zamanda prostat dokusunun başka bir bölgesinden kanser gelişme riski vardır. Şayet böyle bir durum gelişirse hastaya küratif (cerrahi, radyoterapi) tedavi planlanır. Yani bu yöntem, küratif tedavi gerekebilecek hastalarda bu tedavinin olabildiğince ertelenmesini sağlamaktadır. Bu şekilde küratif tedavilerden doğabilecek bazı yan etkilerin de ertelenmesi amaçlanır.

HIFU

Yüksek Yoğunluklu Odaklanmış Ultrason Dalgaları yani HIFU yöntemi de prostat kanserinde ameliyatsız, sadece tümöral doku hedefli bir tedavi olarak kullanılmaktadır.

Cerrahi Tedavi

Başka organlara yayılım göstermeyen prostat kanserinin tedavisi cerrahi olarak prostatın çıkarılmasıdır. Bu cerrahiye radikal prostatektomi ameliyatı denir. Radikal prostatektomi operasyonu sonrası düşük dereceli tümöre sahip hastaların 10 yıllık hastalığa özgü sağ kalım oranları %90’ın üzerindedir. Yani bu evrede tespit edilip ameliyat olan hastaların çok büyük kısmı bu kanserden kurtulmuş sayılırlar.

Radikal Prostatektomi (Açık Ameliyat)

Radikal prostatektomi ameliyatı göbek altından yaklaşık 15 cm lik bir kesi ile ya da testislerin bulunduğu skrotum ve makat arasındaki(perineal) bölgeden 8 cm lik bir kesi ile yapılabilir.

Bu ameliyat genellikle iyi durumda ve ciddi sağlık sorunları bulunmayan erkeklere önerilmektedir. Prostatın anatomik olarak idrar tutmaya yarayayan ve sertleşme(ereksiyonu) sağlayan sinirlerle yakın komşuluğu bulunmaktadır. Bu ameliyatın amacı geride hiç kanserli doku bırakmamak olduğundan, işlem sırasında bu yapılar kısmen etkilenebilmektedir.

Operasyon genellikle erken dönemde ereksiyon olamamaya veya ereksiyon halini devam ettirememeye(cinsel iktidarsızlık) neden olmaktadır. Bu durum genelde zamanla düzlen bir durum olmakla beraber ek tedaviler de gerektirebilir.

Ayrıca bu ameliyat İdrar torbasını kontrol etmede de sorunlara (üriner inkontinansa) neden olabilir. Ameliyat sırasında kullanılan teknikler bu yan etkilerin görülme ihtimalini azaltabilse de hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın belirli oranlarda bu etkilerle karşılaşılabilmektedir.

Robotik Radikal Prostatektomi (Kapalı Ameliyat)

Robotik cerrahi, laparoskopik (kapalı) ameliyatların “da Vinci” isimli robot yardımıyla 3 boyutlu görüntü altında yapılmasıdır. Üroloji dışındaki branşlarda da laparoskopik yapılabilen birçok ameliyat robotik yöntemle yapılabilmektedir.

Robotik cerrahi ile prostat ameliyatındaki asıl amaç prostatın geride kanserli doku bırakmayacak şekilde çıkarılması, cinsel fonksiyonların devamını sağlayan sinirlerin korunması ve prostat çıkarılırken idrar tutmayı sağlayan yapılara zarar verilmemesi olarak sıralanabilir.

Mesane ile prostat arasında bulunan bir anatomik planın ortaya koyulması ile robotik prostat ameliyatlarında “Mesane Koruyucu Teknik” tanımlanmıştır. Bu teknikle yapılan ameliyat sonrası hastalarda idrar tutamama oranları çok azalmıştır.

Robotik Cerrahinin Açık Ameliyattan Farkı Nedir?

Açık ameliyatlardan sonra hastanede kalış ve iyileşme sürelerinin uzun olması ayrıca  yara yeri enfeksiyonu riski bu cerrahinin hasta adına zorluklarıdır. Cerrahi alanın darlığı ve derinliği sebebiyle el hareketlerinin yetersiz kalması ve iyi bir görüş alanının sağlanamaması sebebiyle ameliyat sürelerinin uzamasına sebep olur. Bu olumsuzluk hem cerrahi ekip adına hem de hasta adına açık ameliyatların zorlukları olarak sayılabilir.

Robotik cerrahi, Da Vinci adı verilen bir robotun hasta üzerine uygun şekilde yerleştirilmesi ve bu robotun kollarının, konsol cerrahı tarafından, konsol adı verilen kontrol ünitesinden yönlendirilmesi ile gerçekleştirilen bir ameliyat şeklidir. Genel prensipleri laparoskopik cerrahiye benzemektedir.

Robotik cerrahide kullanılan kolların ince yapısı, üstün hareket kabiliyeti, titreşim engelleyici çalışma prensibi ve robotik sistemin gelişmiş 3 boyutlu görüntü sistemleri sayesinde prostat ameliyatı sırasında prostata yakın komşuluktaki yapılar daha rahat korunabilmektedir . Böylece ameliyat sırasında komplikasyon ihtimali aza inmekte, kan kaybı azalmakta ve ameliyat süresi kısalmaktadır.

Ameliyat sonrası ise ağrıda azalma, iyileşme süresinin kısalması ve hastanede daha az kalış süreleri sağlanması robotik ameliyatların bilimsel verilerle kanıtlanmış avantajları arasındadır.

Radyoterapi

Radyoterapi (ışın tedavisi) , kanser hastalığının radyasyon ışınları kullanılarak tedavi edildiği yöntemdir. Radyoterapinin amacı normal dokuya mümkün olduğunca az zarar vererek, kanserli hücreleri tahrip etmek veya bölünüp çoğalmalarını engellemektir.

Radyoterapi’nin de cerrahi tedavilere benzer  yan etkileri bulunmaktadır. Lokalize prostat kanserinde radyoterapi, küratif (tedavi edici) bir tedavi yöntemi olarak kullanılmakla beraber, prostat komşu organlarına (lokal ileri) ve uzak organlara yayılmış (metastatik) hastalarda da palyatif (ağrı gibi şikayetlerin giderilmesine yönelik) kullanılabilir.

Radyoterapinin Yan Etkileri Nelerdir?

Radyoterapinin yan etkileri genellikle erken dönem değil tedavi sonrası geç dönemde görülür.Bazı hastalar bu etkileri iyi tolere edebilirken bazılarında hayat kalitesinde ciddi azalmalara sebep olur.

Genel yan etkilerden sık görüleni yorgunluk hissidir. Prostat kanserinde kullanılan radyasyon tedavisi, erektil disfonksiyona (sertleşme bozukluğu) ve inkontinansa (idrar tutamama) sebep olabilir. Bunun dışında da sık idrara çıkma hissi ve idrarda kanama görülebilecek bazı diğer yan etkilerdir.

Kemo-Hormono Terapi

Prostat kanserinin ileri evrelerinde hastalık prostata sınırlı kalmayarak komşu dokulara ve uzak organlara yayılmış olarak tespit edilebilir. Hastalığın bu safhasında cerrahi yöntemler yetersiz kalır ve hastalık bazı ilaçlarla sistematik olarak(tüm vücudu etkileyerek) tedavi edilir.

Prostat kanseri erkeklik hormonu (testosteron) duyarlı olduğundan, hastalığın bu safhasında testosteronun etkinliğini engelleyen ilaçlar (anti-androjen) kullanılır. Bu tedaviye hormonoterapi (hormon terapisi) denir.

Hormon tedavisine yanıtsız olan veya direnç kazanan hastalara ise kemoterapi planlanır. Bu şekilde ileri evre prostat kanseri olan hastaların da yaşam sürelerinin uzatılabildiği bilimsel çalışmalarla ortaya koyulmuştur.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit.

Sed tempus est vehicula nisl aliquet laoreet. Nulla quis scelerisque ipsum. Maecenas commodo et mi id iaculis. Nulla aliquet ipsum eu justo facilisis, id euismod leo hendrerit.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit.

Sed tempus est vehicula nisl aliquet laoreet. Nulla quis scelerisque ipsum. Maecenas commodo et mi id iaculis. Nulla aliquet ipsum eu justo facilisis, id euismod leo hendrerit.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit.

Sed tempus est vehicula nisl aliquet laoreet. Nulla quis scelerisque ipsum. Maecenas commodo et mi id iaculis. Nulla aliquet ipsum eu justo facilisis, id euismod leo hendrerit.